FEREÇ HÜDÜR DÜŞÜNCESİ

Kendi yazdıkları:

Osurmak abdesti bozmaz.Çünkü kuranda geçmiyor.(http://www.kuran-tekrehber.com/2-5.htm)

Sünnilerin, öğle namazını günün tam ortasına denk getirdiklerini bunun ise Kur’an’a uygun olmadığını, zira gündüzün iki tarafında namaz kılınması gerektiğini dolayısıyla öğle namazı yerine, duha namazının farz olduğunu belirtmiştim. Namaz vakitlerinin belirli zamanı olup, birleşmeme konumuna sahip olduklarını Kur’an’da açıkça görmek mümkündür. Hal böyle olunca, Caferilerin namaz vakitlerini birleştirerek, günlük farz namazları üçe indirmeleri Kur’an’dan çok uzak bir iddia olup, Kur’an’a uymamaktadır.
(http://www.kuran-tekrehber.com/2-5.htm)
 

Sünnet olmak kurana aykırıdır.( http://www.kuran-tekrehber.com/2-9.htm )
Sünnet etmek allah'ın yaratışını değiştirmedir !Kuran'a ölçüsüne göre çocukların sünnet edenler allah'ın yaratışını değiştirmiş olmaktadırlar, bunun manası şeytana pay olmaktır

Kuranda rekat sayısı yok istediğin kadar kılabilirsin:
Namaz için Kuran’da olmayan belirli rekat sayıları iddia ettiler ( geleneksel din ,hadisçiler) ve bununla Kuran’ın yetersizliğini öne sürdüler. Bu iddialarına bağlı olarak, örneğin: Sabah namazının farzını iki rekat rekat olarak kabul edip kılanlar Cennete gidebilirler, fakat kabul etmeyip sabah namazını altı rekat ve fazlası kılanlar, kendilerince iddia edilmiş iki rekat farzını inkar etmiş olmakla, cehennemlik olmuş olmaktadırlar, dolayısıyla iki rekat kılanlar cennetlik beş on rekat kılanlar cehennemlik olmuş olurlar ki ibadeti bile suç işleme kapsamına koydular.


Resim ,heykel yapmak yasak değil:

Ayet:

Ona dilediği gibi kaleler, heykeller, havuzlar kadar (geniş) leğenler, sâbit kazanlar yaparlardı. “Ey Davud âilesi, şükredin!” kullarımdan şükreden azdır. 34/13
Görüldüğü gibi, heykel yapılması kötülenmemiş, aksine şükredilmesi gereken bir nimet olarak tanımlanmıştır. Zira yasak olan heykel yapmak değil, heykele tapmadır, bunların ikisi aynı şey değildir.
İslam dininde canlı resmi yapmak yasak olmayıp, resmin müstehcen olması veya ona tapılması yasaktır.

Ebu Hureyre uydurma bir kişidir , gerçekte öyle biri yoktur:
Tahdis etmiş oldukları birçok rivayette, Ebû Hûreyre gibi uydurmuş oldukları birçok hayali raviye Hz. Ve Radıyallahu anh ifadelerini kullanmışlardır, iktibas gereği bu ifadeleri yazmak zorunda kaldığımı ve uydurmuş oldukları hayali şahıslara bu tür ifadeleri kullanmalarını tasvip etmediğimi belirtmek isterim.


Ebu Talip müslüman olarak ölmüştür:
Tahdis etmiş oldukları rivayetlerde, Peygamberin amcası Ebû Tâlib’in İman etmemiş olduğunu ısrarla tahdis ettiler, anlaşılan odur ki bu şekilde söylemeleri, Ebû Tâlb’in peygambere büyük bir destek vermiş olduğu içindir. İmam Ali’nin babası olması da bu şekilde söylemeleri için ayrı bir ihtimaldir. Benim kanaatim Ebû Tâlibin “Mümin” olduğudur.


Sadaka-i cariye diye bir şey yoktur:
Örneğin: Bin liralık sevap işleyen işleme zamanıyla ilgili olmadan ona göre sevap alır, oğlunu iyi olarak beş yüz sene önce yetiştirmiş olanla, aynı şekilde beş yüz sene sonra yetiştirmiş olan aynı sevabı alır. Bir parayı fakirlere vermeyle veya iddia ettikleri gibi, sadaka-i cariye dedikleri çeşme yapması v.s. arasında fark yoktur.
Bu gün hayatta olup ta, iddia ettikleri amellerden herhangi birini işleyen bir Müslüman’ın sevabı, ameli işlediği günden itibaren yazılacak ve işlemeye başlayacaktır. Hal bu ki aynı şahıs beş yüz sene önce dünyaya gelmiş olsaydı ve aynı ameli işleseydi, bugünkü duruma göre beş yüz sene daha fazla sevap kazanmış olacaktı, veya aynı şahıs, aynı ameli kıyametin kopmasından bir gün önce işlemiş olsa, sadece kazanacağı sevabı bir gün çalışmış olacaktı. Bu duruma göre, dünyaya geliş zamanı bir avantaj veya dezavantaj olmaktadır. Hal bu ki, İslam dininde sevap veya günah yönünden herkes, zamana göre değil yaptığına göre eşit olarak değerlendirilir.


Karının halası ve teyzesiyle aynı anda evlenilebilir çünkü kuranda yoktur:
Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları , birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, eğer onlarla henüz birleşmemişseniz (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize bir günah yoktur- kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hâriç. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan çok merhamet edendir. 4/23


Toprak mülkiyeti yoktur:
Mülkiyet bakımından, Hava, Deniz, Göl, Akarsu, Orman ne ise Arsa, Arazi veya dağ olsun, toprağın durumu da odur. Bunların üzerinde mülkiyet olarak ancak kullanım hakkı vardır. Kullanım olayı bitmişse daha önce kullanmış olan şahıs bunları ne satabilir ne kiraya verebilir nede bağışlaya bilir. Ancak devlet denetiminde ihtiyacı olan başka kimselerin istifadesine terk etmesi gerekir.



Zekat oranlarını duruma göre devlet başkanı belirler:
Zekât  farz olmasına rağmen ne kadar, başka bir ifadeyle hangi oranda verilmesi gerektiğini, örneğin: şu maldan yüzde şu kadar verilir diye Kur’an’da oran belirtilmemiştir. Bu hususu öne süren rivayetçiler, deve, sığır, koyun ve nakit para için yüzde şu kadar verilir diyerek, Kur’an’a noksanlık atfetmek suretiyle, bu rivayetlerimiz olmasa zekât konusu meçhul kalacaktı demektedirler. Ve binlerce çeşit malı zekattan muaf tuttukları gibi, saydıkları birkaç çeşit tarım ürününden ne kadar zekât verilmesi konusunda da çeşit sayarak değinememektedirler. Kur‘an’da zekât için sabit bir yüzdelik oranın belirtilmemiş olması, olması gereken normal bir durumdur. Zira ihtiyaçlar değişken olduğu gibi, servetleri teşkil eden unsurlarda değişkendir. Değişken ihtiyaçlara ve değişken servet çeşitlerine sabit oranlı zekât uygun olmaz. Bolluk zamanında alınan zekâtla, savaş zamanında, kıtlıkta ve tabii afet zamanlarında alınacak zekât aynı olmaz. Çağlar içerisinde de zekât ihtiyacı farklılık gösterir, bundan asırlarca önce ordu teşkili için bir at, bir kılıç v.s. gibi şeyler yeterli vasıta teşkil ederdi, bu gün için bunların yerini doldurmak için, tank ve uçak gibi daha pahalı şeyler gereklidir. Bundan dolayıdır ki günün şartlarına göre ne kadar ve ne sürede zekât verilmesi gerektiği günün şartları dikkate alınarak, müminlere mümkün mertebe yumuşak şartlar da ne az ne de çok olmamak üzere İslam Devlet başkanı ve İslam şurası tayin eder. Bu da gösteriyor ki, Kur’an’da zekât için sabit bir oran verilmemiş olması bir noksanlık değil. İslam devletinin ihtiyaçlarının karşılanması ve sürdürülmesi için bir gerekliliktir.



Dokunma abdesti bozar:
Kişi cinsel birleşme yapmışsa, inzal olmasa dahi cünüp olmuştur. Veya rüyasını nedeniyle inzal olmuşsa veya cinsel birleşme yapmadan inzal olmuşsa bu hususlar cünüplük kapsamı içinde olup, Mü'min kişi yıkanmalıdır. Abdest için iki husus vardır, Mü'min kişi eğer tuvaletten gelmişse veya cinsel birleşme yapmadan kadınlara dokunmuşsa ve inzal olmamışsa sadece abdest alması gerekir.


Namazı, hadisler olmasa da kurana bakarak kılabilirdik:
Ey iman edenler! Cuma günü salat (namaz) için çağrıldığı(nız ) zaman Allah’ı anmağa (zikretmeğe) koşun, alışverişi (işi gücü) bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. 62/9
Doğrusu mutluluğa ermiştir arınan; 87/14 
Rabb’inin adını zikredip salat kılan. 87/15
Kitab’dan sana vahye dileni oku ve salât (namaz) kıl, çünkü salât (zikir ve namaz), kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçirir. Allah’ı anmak, elbette daha büyüktür, Allah, ne yaptığınızı bilir. 29/45

Bu ifadelerden anlaşılacağı gibi, Cuma günü salat (namaz) için ezan okunduğunda ezanı duyan Mümin kimselerin salat davetinden anlayacağı şey, Allah’ı zikretmeğe yani anmaya davet edildiğidir. Peki bir Mümin Allah’ı nasıl anar; bir Mümin, Allah’ı anarken neler söyler diye düşündüğümüzde, bunun Kur’an’da ki Allah’ı övgü ifadelerini esas alan bir övgü anışı olduğunu görürüz. Böylece salat kelimesinin kapsadığı mana, bu yönüyle, kabul edilin yani sevap kazandıran bir salat olması için, İsteyerek ve severek Allah’ı övmek gereklidir. Ayrıca bu övgü, Allah için söz konusu olunca keyfi olmayıp Kur’an öğretisini esas alarak yapılan bir övgü olmalıdır. Bu da, tesbih, tahmid, tekbir gibi güzel sözlerdir.

Kullar övülürken hiçbir zaman kainat üstü manasında olmak üzere “Ekber” yani en büyük kelimesi; tüm noksanlıklardan münezzehi yet (kusursuzluk) manasına gelen “Sûbhan” kelimesi veya her şeyden müstağni, her şeyin O’na muhtaç olduğu manasına gelen “Samed” gibi kelimeler kullara salât edilirken kullanılmaz. Bu gibi ifadeler Allah’a salat edilirken söylenir, kullar için, çok iyi, takvalı, abid, Allah’ın rızasına layık, Allah ondan razı olsun, cennete koysun, azaplandırmasın veya hastaysa Allah şifa versin, Allah ona iyilik versin gibi dualı sözler söylenir.


Rekat sayısı önemsizdir:
Kur’an’da “Vusta”(Bakara:238) kelimesinden anlaşılması gereken “Orta zaman süresi” olarak verilmiş olmasına rağmen, Ehli sünnet mezhepleri ki, bunlar rivayetlere dayalı tüm mezheplerdir, her ne zaman Kur’an İslam dini için yeterlidir dendiğinde, en evvel söyledikleri şeylerin başında, Kur’an’da Sabah namazı iki rekattır, Öğle Namazı dört rekattır v.s. Şeklinde bir bilgi yoktur, bundan dolayı Kur’an, rivayetler olmadan İslam dini için yeterli değildir, rivayetlere uymak zorunludur iddiasında bulunmaktadırlar. Hal bu ki, rekat sayısı iddiasında bulunmalarının zaman olarak namaz kılma süresi ile ilgili pek bir önemi yoktur. Şöyle ki, İkindi namazını dört rekat kılan iki kişiyi ele alalım. Bir tanesi her rekatta Fatiha sûresi ile kısa bir sûre okuyup, Allah’ı tesbih edip zikrettiğinde üçer defa tesbih ederse namazını on dakikada tamamlayabilir. Öbür şahıs ise her rekatta bir cüz okuyup, Allah’ı tesbih edip zikrettiğinde ellişer defa zikrederse namazını ancak dört saatte tamamlaya bilir; hatta aynı şahıs tek bir rekat kılsa dahi, kıldığı bu bir rekat bir saat süreceğinden öbürünün kıldığı dört rekatten zaman süresi olarak kat kat fazla kılmış olur. O zaman, namazlara rekat sayısı belirtmek suretiyle sınır koymalarının ve rivayetler iddia etmelerinin ne manası vardır. Kaldı ki, örneklerini verdiğim rivayetlerde görüldüğü gibi bu konuda da uydurdukları rivayetler bir birleriyle çelişkili oldukları gibi, bu günkü fiili uygulamalarla da çelişmektedirler. Kur’an’a dolaylı veya dolaysız olarak noksanlık atfetmeleri Kur’an’ı inkar etmekten başka bir şet değildir. Zira Kur’an’da noksanlık olmadığı gibi, bütün misaller mevcuttur.


Allah, iki, üç, dart diye bir rekat sınırı koymamıştır, bundan dolayı dörtten fazla namaz kılmak Allah’ın emrini ihlal değildir, bu sınırı koyan rivayetçilerdir, uygulanmadığında onların dini ihlal olmuş olur. Netice itibariyle, dini kim koyuyorsa ki, Allah’tır, bu konudaki değerlendirmeyi de O’ yapacak tır. Allah’tan başka hiç kimsenin din koyma yetkisi yoktur. Orta bir zaman süresi içerisinde namaz kılınması farz olan süredir, yoksa ne kadar çok namaz kılınıp secde edilirse bu Allah’a yaklaşmak için çok iyi olan bir şeydir. Rivayet tabileri rekat sayısına sınırlama getirmekle, secde sayısını da sınırlamış olmaktadırlar. Bu husus üstü kapalı olarak namaza ve dolayısıyla Allah’a secde etmeye mani olmaktan başka bir şey değildir. Bunun ise günahı çok büyüktür.


Namazda oturma yoktur :
Namazla ilgili olarak Ku’ûd yani oturma, namaz bittikten sonra yapılan bir harekettir. Namaz kılarken, namaz kılmanın içeriğinde oturma yoktur, oturulması halinde namaz bitmiş veya ara verilmiş demektir. Her oturuştan sonra tekrar namaza başlandığında bu yeniden başlama demektir, oturmadan önce kılınan namazdan ayrı bir başlamadır. Oturmayla namazdan çıkılmış demektir, fakat istenirse ayrı ayrı bölümler halinde tekrar namaz kılınabilir.
(Savaş Halindeyken, korku namazından sonra) Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerine (uzanarak) Allah’ı anın; güvene kavuştunuz mu namazı (tam) kılın. Çünkü namaz, müminlere vakti belli olarak farz kılınmıştır. 4/103 


Öğle namazı vakti yanlış kılınıyor, kuşlukta kılınmalı :
Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde salâta (namaza) kıyam kıl; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu ibret alanlara bir öğüttür. 11/114

İkindi namazı gündüzün bir tarafında, gündüzün diğer tarafında ise farz olan namaz Kuşluk namazıdır. Buna göre, bugün gün ortasında kılmış oldukları ve Öğle namazı olarak isimlendirilen namaz, kılma zamanı olarak Kur’an’a uymamaktadır. Kısacası, farz olan Öğle namazı değil, “Duha-Kuşluk namazıdır.

Namaz Allah'ı anarak olur:
“Gerçek şudur ki ben Allah’ım. Benden başka İlâh yoktur. Bana ibadet et ve bani anmak için namaz kıl.” 20/14

Rabb’inin adını zikredip (anıp) namaz (salat) kılan. 87/15



Namazın kazası yoktur:
Allah için sâlat etmek Müminler için keyfi bir olay olmayıp, belirli vakitlerde yapılması zorunludur. Vaktin çıkması halinde kaza etme olayı da yoktur.


Namaz niyyet diye bir şey yoktur:
Her namazın vakti yalnız kendisine aittir. Namazlarda söz ile niyet etme diye bir şey yoktur ve tüm kılınan namazlar iftitah tekbiri ile başladığından hangi namazın kılındığını belirleyen ölçü o namazın kılınma vaktinin kapsadığı zaman dilimidir. Yani bir kimse çıkıp ta ikindi namazının kapsadığı vakitte başka bir namazı kılmaya niyet edemez. Zira o vakit içinde kılınacak tüm namazlar, o namaza ait vaktin varlığından dolayı yalnız o vaktin namazına aittir. Kur’an’da, namaz için sözlü olarak niyet emredilmediği gibi, kalben niyet ise sadece bir yönelişten ibarettir ve insanın namaz kıldığında ister istemez içinden geçen bir düşünce olayıdır. Ehli sünnetinde hiçbir hadis rivayetinde de namaza kalkıldığında sözlü niyet edilecek diye bir rivayet mevcut değildir. Bu konuda ehli sünnet ileri gelenlerinden örnek verecek olursam:

İbn Kayyim El-Cevziyye şöyle demektedir: “(Peygamber) Namaza kalkıldığında “Allah’u ekber” derdi. Bundan önce hiçbir şey söylemez, niyeti asla diliyle telaffuz etmezdi. “Allah rızası için falan vaktin dört rekât farzını kıbleye yönelik olarak bana uyan cemaate kıldırmaya yahut uydum hazır olan imama” demediği gibi” “edâ olarak, “kaza olarak” ve “vaktin farzını kılıyorum” sözlerini de söylemezdi. Bu on bid’atın hiçbir kelimesini, ister sahih, ister zayıf, ister müsned, ister mürsel bir senedle olsun Peygamberden (s.a.) hiç kimse nakletmemiştir. Hatta O’nun ashabından herhangi birinin bunlardan birini söylediği bile nakledilmemiştir. (Zâdu’l-Meâd Cilt 1 Sayfa 187 İklim Yayınları 1988, Yazan: İbn Kayyim El-Cevziyye. )

İmam Rabbani niyet hakkında şöyle demektedir: “Rasûlullah’tan sahih, zayıf, müsned veya mürsel olarak kesinlikle bir kelime bile rivayet edilmeyen bidat tır.” (İmam Rabbani C.1 186. Mektup, Alıntı, Abdullah Yıldız “Namaz Bir Tevhid Eylemi” sayfa 72 Pınar Yayınları 1991. )





Ölüye Kuran okunmaz:
Kur’an Allah’ın sözü olduğundan, Kur’an okumak, Allah’ı övme, zikretme ve Allah’a salat etme manasındadır. Ölüye salât ediyoruz diye hiçbir zaman ne cenazenin başında, nede mezarının başında ve nede gıyabında Kur’an okunmaz, ancak ölü için övücü sözler söylenir ve onun için Allah’tan rahmet istenir. Ve tabiidir ki ölünün bu sözlere layık olması diğer bir husustur. Ve ölü üzerine yapılan salât’a hiçbir zaman “Cenaze namazı” denmez, zira “Namaz” kelimesinin Türkçe’deki karşılığı “ibadet”tir. Bu kullar için kullanılamaz.



İlahlık taslamayan birine saygı ifadesi olarak secde edilebilir:
“En büyük kelimesini” kullandığımızda, ağaçların en büyüğü falan ağaç, dağların en büyüğü falan dağ diyebiliyorsak ve bu şirk olmuyorsa. Ancak, salt olarak, Allah’tan başkası için en büyük sözcüğünü kullandığımızda bu şirk oluyorsa. Secde de kullar arasındaki üstünlüğü belirtmek bakımından, kullardan kullara yapıldığında şirk olmaz. Fakat, Allah’tan başkasını İlâh kabul ederek, o kabul edilen şeye secde yapılırsa şirk olayı işlenmiş olur, isterse, Allah’tan başka, bu ilâh kabul edilmiş olan şey, canlı veya ölü bir insan, bir taş v.s. olsun fark etmez.

Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- Sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: “Adam’e secde edin!” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde edenlerden olmadı. 7/11
- (Allah) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblis): “Ben, dedi, ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” 7/12
- (Allah) buyurdu: “Öyle ise oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın!” 7/13


Görüldüğü gibi, Kur’an öğretisine göre, kullar arasında secde, karşısındakini İlâh görmemek şartıyla ibadet manasında olmayıp, bir birlerinden üstünlük manasındadır. Yine bu konuda Kur’an’dan mealen:

- Hani bir zaman Yûsuf babasına: “Babacığım demişti, ben (rüyâda) on bir gezegen, güneşi ve ayı gördüm, bunların bana secde ettiklerini gördüm.” (demişti). 12/4
- (Babası Yakub): “Yavrum, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insana apaçık bir düşmandır! 12/5

- Ana-babasını tahtın üstüne çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar (Yusuf): “Babacığım, dedi, işte bu, önceden (gördüğüm) rüyânın yorumudur, Rabb’im onu gerçek yaptı, bana iyilik etti; zirâ şeytan, benimle kardeşlerimin arasına fitne soktuktan sonra O, beni zindandan çıkardı, sizi de çölden getirdi. Gerçekten Rabb’im, dilediği şeyi çok ince düzenler. O, (her tedbiri) bilen, her şeyi yerli yerince yapandır.” 12/100

Görüldüğü gibi, secde olayı Allahtan başka herhangi bir şeyi İlâh kabul etmemek şartıyla kullardan, kullara yapıldığında şirk olmayıp, bir üstünlük kabulü olayıdır. Kulların bir birlerine secde etmeleri hiçbir zaman Allah’ın en üstün olduğu gerçeğini değiştirmez, zira kullar arasında , secde edende, kendisine secde edilende ister istemez Allah’a secde ettiğinden Allah’ın en üstün olduğu gerçeği değiştirilemez. Ancak, Allah’tan başka herhangi bir şeye İlâh’lık atfedip ona secde eden, bu düşüncesinden veya kabulünden dolayı şirke girmiş olur. Yoksa yapmış olduğu hareketin kendisinden değil, zira kendisi de, kendisine secde ettiği şeyde, gölgelerine kadar ister istemez Allah’a secde etmektedir.




Günümüzde haccın zamanı yanlıştır ve daraltılmıştır (Hac sadece Şevval,  zilkade ,zilhiccenin on günü değil ,haram aylarda yapılır) :

Hac etme süresinin farzı, Hac eden kimselerin her biri için iki gündür. yani hac eden bir kimse bu dört ay içerisindeki her hangi bitişik iki günde haccını tamamlayıp ihramdan çıkmak suretiyle evine veya eski yaşantısına dönebilir, ihramdan çıkmak ihram dedikleri elbiseyi çıkarmak manasında olmayıp, hac etme sırasında kendisine yasak olan şeyleri hac mıntıkasından da çıkmak suretiyle yapa bilmesidir. Hacda bulunduğu müddetçe ihramdan çıkmış sayılmaz, oradan geri dönüş yapması şarttır. Arafe günü gibi herhangi bir özel gün beklemesi gerekmez. Hac için Arafat dağına çıkan herkes için, Arafata çıktığı gün Arafe günüdür. Böylece geniş bir zaman diliminde pek çok kimsenin Hac etmesi mümkün olur.

Bu konuda M.İslamoğlu'nun görüşü:
Taberani'nin naklettiği iki rivayette, Hz. Peygamber "malum ayları kameri yılın son ayları olan Şevval, Zilka'de ve Zilhicce olarak açıklamıştır." (ed-Dürrü'l-Mensur 1/524) Ne ki bu haberlerin sıhhati sabit değildir. Buna karşılık Taberi "malum aylar"ın Şevval, Zilka'da ve Zilhicce'nin ilk on günü olduğunu, İbn Mes'ud, İbn Ömer, İbn Abbas, Mücahid, Katade, Ebu Hanife, Şafii, Ahmed b. Hanbel ve daha birçok ismin bu görüşte olduğunu aktarır. Bu ayların "haram aylar" olarak bilinen Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem olması da kuvvetle muhtemeldir.

Ayetler:
Bakara 198: Rabbinizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiçbir sakınca yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'a-i Haram'da Allah'ı zikredin. O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz.

Bakara 199: Sonra, insanların akın edip döndüğü yerden siz de dönün ve Allah'tan af dileyin. Çünkü Allah çok affedicidir, çok merhametlidir. 

Yukarıdaki iki ayete tarafsız ve yansız bakan bir insan asla ve asla tüm İslam âleminin bir seferde hac görevini yapsın dediğini bu iki ayetten çıkarması mümkün değildir. Burada anlatılan hac görevini nasıl yerine getireceğimizin en ince detaylarıdır, hani özet bilgi demişlerdi ya, işte apaçık haccın detaylarını bakın Allah nasıl anlatıyor. Hac görevini yapmaya gidenlere hep birlikte topluca Arafat tan ayrılıp Meş a -i haram da Allah ı hep birlikte zikredin. Günümüzde her isteyenin gidemediği, gideninde sıkışmalarla ezilenleri de hesaba kattığınızda, eğer haram aylarda serbest bir imkân olduğunda yine kalabalık guruplar oluşacak ve huzur içinde haç görevi yapılacaktır. Allah ı en güzel bir şekilde oradaki olanlarla topluca anın diyor. Daha sonrada yine, hac görevine gelen Müslümanlarla akın akın döndüğü yerden birlikte dönün. Siz bu ayetlerden başka bir şey anladınız mı? Ya da siz bu ayetlerden, hac görevini yılda yalnız bir kez ve tüm Dünya Müslümanları birlikte yapın diye mi anladınız?

Bakara 203: Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin, tekbir getirin. Bunlardan iki gün içinde dönüş için acele edene günah yoktur, geç dönene de günah yoktur; fakat korunan için. Allah'tan korkun ve bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Sayın İslamoğlu yukarıdaki ayeti örnek vererek bakın ne demiş?
(sayılı günler" ibaresi açıktır. Bu, hac menasikinin zamanını ifade eder.) Şimdide birlikte ayete bakalım gerçekten bu ayet sayılı günler sözünden neyi anlatmak istiyor? Gerçekten bu ayetten sizler haccın sayılı günler dışında yapılamayacağını mı anladınız? Yoksa rabbim hac görevini anlatırken, o en ince detaylarına mı giriyor bizlerin anlaması için? Ayetin başında sayılı günlerde Allah ı zikredin diyor ve bakın o sayılı günleri ne maksatla söylüyor? Hac görevini yerine getirmek, bitirmek için acele eden varsa bunu iki gün içinde yerine getirebilirsiniz diyor. Demek ki sayılı gün hac görevinin en az iki günde bitebileceği ve o günlerde Allah ı bol bol zikretmemizi öneriyor Rabbim. Allah en az iki gün veriyor ama bakın haram aylar içinde, hangi iki gün diye bahsedip sınırlıyor mu bizleri?


Hac 28: Kendileri için bir takım yararlara şahit olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun. 

Yukarıda yine aynı kelime geçmişti hatırlarsanız, sayılı günlerde Allah ı zikredin diyordu ve iki gün içinde hac görevini bitirmelerinde bir sakınca yoktu diye de açıklama yapıyordu. İşte burada da belli günlerde kurban kessinler sözünden nasıl olur da başka bir anlam çıkarabiliriz? Bazı kişiler bahsedilen iki günü değişik zamanda kullanır bazıları daha değişik bir günde kullanır. Bakın Allah sabitlemiş mi insanlara illaki bu günde yapacaksın diye? Siz bu sözcükten tüm Müslüman âlemi hep birlikte yalnız bir kez hac yapsın diye mi anladınız? Dikkat edin belli günlerde diyor belirlenen günde değil.


Tevbe 36: Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Eskimez din işte budur. Artık o aylar içinde benliklerinize zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekün savaşın. Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir

Bakara 197: Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda haccı kendisine gerekli kılarsa hacda kadına yaklaşmak, kötülüğe sapmak, kavga ve çekişmeye girmek yoktur. İyilik olarak yaptığınızı Allah bilir. Azık edinin. Hiç kuşkusuz azığın en güzeli takvadır. Ey akıl ve gönül sahipleri, benden sakının.

Bakara 217: Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: 'Onda savaşmak büyük (bir günahtır). Ancak Allah katında, Allah'ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır)…….

Maide 2: Ey iman edenler! Allah'ın ibadet, iyilik ve güzellik alâmeti kıldığı şeylere, çarpışmanın yasak olduğu haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklara, Rablerinden bir lütuf ve rıza niyaz ederek Mescid-i haram'a gelmiş olanlara saygısızlık etmeyin! İhramdan çıktığınız vakit avlanın. Bir topluluğun, sizi Mescid-i haram'dan uzak tutmak için sergilediği kötülük, sizi saldırganlık ve düşmanlığa sakın itmesin!


Tevbe 37: Haram ayları ertelemek, küfürde bir artırmadır ki, onunla inkâr edenler saptırılır. Onu bir yıl helal sayarlar, bir yıl haramlaştırırlar ki, Allah'ın yasakladığının sayısını denkleştirip Allah'ın haram kıldığını helalleştirsinler. Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterilmiştir. Allah, küfre batan bir topluluğu iyiye ve güzele kılavuzlamaz

Hac 26–27: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle. 'İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerek uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.

- Allah, Kâbe’yi, o Beyt-i Haram’ı insanlar için kıyam (hayat ve güven) durağı yaptı, ve Haram ayı, kurbanı, boynu bağlı kurbanlıkları da (böyle yaptı) ki Allah’ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah’ın her şeyi bilici olduğunu anlıyasınız. 5/97



Haram aylar  dörttür ve peş peşedir, ilk günü hac günüdür:

1- Muharrem, 2- Safer, 3- Rebiulevvel, 4- Rebiussani, 5-Cemâdilûla, 6- Cemadilahire, 7- Receb, 8- Şaban, 9- Ramazan, 10- Şevvel, 11- Zulkade, 12- Zülhicce. 


Allah ve Resûlünden, andlaşma yaptığınız müşriklere ihtardır. 9/1

- Dört ay daha yeryüzünde dolaşın, bilin ki siz Allah’ı âciz bırakamazsınız ve Allah, kafirleri rezil (perişan) edecektir! 9/2

- Allah ve Resûlünden, hacc-ı ekber günü, insanlara bir ilândır ki, Allah da Resûlü de müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki siz, Allah’ı aslâ âciz bırakacak değilsiniz (Ey Muhammed!) küfredenlere elim azâbı müjdele. 9/3

- Ancak andlaşma yaptığınız müşriklerden, (şartlara tam riâyet eden ve andlaşma şartlarından) hiçbir şeyi eksik bırakmayan ve size karşı hiç kimseye arka çıkmayanların andlaşmalarını, kendilerine tanıdığınız süreye kadar tamamlayın. Çünkü Allah (azabından) korunanları sever. 9/4

- Haram ayları çıkınca (Allah’a) ortak koşanları nerede bulursanız öldürün; onları yakalayın hapsedin, ve her gözetleme yerinde otur(up) onları bekleyin. Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse yollarını serbest bırakın. Çünkü Allah bağışlayan, esirgeyendir. 9/5


Mealini yazmış olduğum bu dört ayette, Haram ayların dört olduğu ve bu ayların peş peşe geldiği ile başlangıcının “Hacc-ı Ekber Günü” olduğu açıktır. Haram aylarla, hac aylarının aynı aylar olup olmadığını ve “Hacc-ı Ekber Gününün” başlangıç olarak, haram, haram aylarında başlangıcı olup olmadığını tetkik edecek olursak, aynı olduğunu görürüz. Zira haram Hac aylarından başkası değildir, bu aylarda getirilen yasaklar, hacıların kolay hac etmelerine büyük faydalar sağlamaktadır. Müşriklere dört aylık bir süre ihtar edilmiş, haram aylarda Kur’an’da sarih olarak dörttür ve haram ayların bitişi bu ihtar edilen sürenin bitişi olarak belirtilmiştir. Zira “Haram ayları çıkınca” ifadesi bunu göstermektedir. Haccın haram aylar içerisinde olduğu başlangıcının “Hacc-ı Ekber Günü” ifadesinden anlaşılır.




Hacda ihram giyilmesi yanlıştır :
- Ey Âdem oğulları, her mesci(de gidişiniz)de süs(lü, güzel elbiseler)inizi (üzerinize) alın; yiyin için, fakat isrâf etmeyin; çünkü O, isrâf edenleri sevmez. 7/31

Her mescide gidildiğinde, gidenlerin süslü güzel elbiselerini giymeleri mecburidir. İhram diye giydikleri bez iki parçasından süslü ve güzel elbise diye bahsetmek mümkün değildir. Yoksa o bez parçasına sarınanlar, Mescid-i Haram’da olduklarının ve Mescid- Haram’ında bir Mescid olduğunun farkında değiller mi?

İhrâm dedikleri şey: Peştamal gibi, iki beyaz bez olup, biri belden aşağı sarılır, öteki omuzlara sarılır, iple bağlanmaz, düğümlenmez. Allah süslü güzel elbiselerinizi giyin diye emrediyor, bunlarsa elbiselerin çıkarıp en zevksiz denebilecek iki bez parçasına sarınıyorlar, ona da sarınma dense!





Hacda kurbanın tavaftan önce kesilmesi gerekir:
Haccı insanlar arasında ilân et. Yaya olarak ve binekler üstünde, her uzak yollardan sana gelsinler. 22/27

- (Gelsinler)ki kendileri için birtakım faydalara tanık olsunlar ve (Allah’ın) kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Onlardan yiyin, sıkıntı içinde bulunan fakire de yedirin. 22/28

- Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i atik (Kabe’y)’i tavaf etsinler. 22/29


Yukarıda yazılı üç ayet mealinde görüldüğü gibi, hac etme sıralaması belirtilmiştir. Şöyle ki, hacca gelen kimseler önce kurban keserler, sonra temizlenirler (Saçları tıraş etmek, kısaltmak, tırnakları kesmek, yıkanmak ve sair temizlik gereklerini yapmak sûretiyle) bundan sonra adaklarını yerine getirirler, bu hususları yaptıktan sonradır ki Kabe’yi tavaf edebilirler. Rivayetlerde ise durum tam bunun tersinedir.




Kurban bayramı diye bir bayram yoktur:
Diğer bir hususta en önce kurban kesilmesi lazım geldiğinden, kurban bayramı diye bir şeyin İslam Dininde olmadığı da kolayca anlaşılır.




Hac'da tıraş veya saçları kısaltma Mescid-i Harâm’a girmeden öncedir:
Andolsun, Allah, Elçisinin rüyâsını doğru çıkardı. (Allah’ın Elçisi, rüyâda ashâbiyle birlikte Mekke’ye girdiklerini, bazılarının saçlarını tamâmen tıraş ettiklerini, bazılarının da kısalttığını görmüştü.) Allah dilerse güven içinde (kiminiz) başlarınızı tıraş ederek ve (kiminiz saçlarınızı) kısaltarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bildi, bundan önce, size yakın bir fetih verdi. 48/27


Hac etme sıralaması yine önce kurban, sonra tıraş (ile temizlik) ve ondan sonra Kabe’yi tavaftır.
Dikkat edilirse, Namazda da abdest namazdan öncedir, yani önce temizlik sonra ibadet olayı vardır. Hac ederken de, Kabe tavafını temizlenmiş olarak yapmak lazımdır, yoksa kirli, pasaklı bir şekilde Kabe’yi tavaf edip, Hac bittikten sonra tıraş olup temizlenmenin Hac ile bir ilgisi yoktur. 

Allah için haccı ve ömre yi tamamlayın. Eğer (herhangi bir sebeple bundan) alıkonulsanız kolayınıza gelen kurbanı (gönderin); kurban, mahalline varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olan, ya da başından bir rahatsızlığı bulunan (bundan ötürü tıraş olmak zorunda kalan) kimse, oruçtan, sadakadan veyâ kurbandan (biriyle) fidye (verir). Güvene kavuştuğunuz zaman, hac (zamânın)a kadar ömre ile faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurbanı bulamayan kimse üç gün hac da, yedi gün de döndüğünüz vakit olmak üzere tam on gün oruç tutar. Bu âilesi Mescid’i Haram (civarın)da oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve Allah’ın cezâsının çetin olduğunu bilin. 2/196


Şeytan taşlamak dine aykırıdır:
Hacca gidenlerin, Şeytanı taşlıyoruz diye günahsız bazı taşları; bu taşlarla örülmüş yapıları taşlamaları ve dolayısıyla onları lanetlemelerinin İslam Diniyle hiçbir ilgisi olmadığı gibi, aynı zamanda bu vebal olan büyük bir günahtır.
Kur’an’dan mealen:
- Sonra bunun ardından yine kalpleriniz katılaştı: şimdi onlar taş gibi. Hattâ daha katıdır. Çünkü öylesi taş var ki. İçinden ırmaklar fışkırır; öylesi var ki, Allah korkusundan yukarıdan (yere) düşer. Allah, yaptıklarınızı bilmez değildir. 2/74

Şeytanı taşlayıp onu lanetlemenin yolu masum taşları taşlamak değildir. Şeytanla nasıl mücadele edileceği Kur’an’da açıktır. Ancak Kur’an esas alınarak şeytanla mücadele edilebilir.





Hakkındaki Eleştiriler:
1. Kuranda bahsedilmiyorsa sünnetlerin ve hadislerin tamamını reddediyor.Kuranda yoksa ,kabul edilemez diyor.Örnek: Osuruk meselesi vb.

2. Kuranda olmadığı için recme karşı çıkarken ,aynı zamanda lut kavminin yaptığı işi yapanlara recm uygulanmasını savunması kendi mantığı ile çelişmektedir.Çünkü kuranda livata yapanları recm edin diye yazmamaktadır.
Kendi yazısından alıntı: "kişinin kendi öz annesiyle, öz kardeşiyle, küçük çocuklarla veya eşiyle normal olmayan yoldan veya hayvanlarla yapacağı cinsel ilişkiler bu tür ilişkilerdendir, bu ve bu gibi ilişkiler recm cezası kapsamına girer. Şu kadarla ki kişi yaptığının suç olduğunu bilmiş olmalı, yani uyarılmış veya uyarılmış olduğundan şüphe olmamalıdır. Eğer kişi kesin olarak yaptığının suç olduğunu bilecek konumda ise, suç konusunda uyarıldığı ve buna rağmen direterek suç işlediği kabul edilir."

3.Tecavüz edenin öldürülmesini Ahzab :61 ayeti ile savunmaktadır.Kuranda tecavüzcünün öldürülmesi açıkça yazmamaktadır.Kendi mantığı içerisinde çelişkilidir.


4. Bazı hadislere farklı anlamlar yükleyerek anlam kayması ve değişmesi yapıyor:
Örneğin :
720- İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma günü, sabah namazında Elif-lâm-mim Tenzil, es-Secde, ve Hel etâ alâ’l-insâni hinun mine’d-dehr surelerini okurdu. Yine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma namazında Cuma ve Münâfikûn surelerini okurdu.” (K.S. 2544 C.8 S.416 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cuma 64,(879); Ebû Dâvud, Salât 218,(1074); Tirmizi, Salât 375,(520); Nesâi, Cuma 38,(3,111), İftitah 47, (2,159). )

721- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), A’raf suresiyle akşamı kılardı. Sureyi ikiye bölerek her iki rek’atte bir parçasını okurdu.” (K.S. 2557 C.8 S.424 Akçağ, alıntısı: Nesâi, İftitâh 67,(2,170). )

Yukarıdaki hadisleri "peygamber fatiha okumazdı" deniliyor diye eleştiriyor.Halbuki bu hadisler  peygamber fatiha okumazdı demiyor.Fatihadan sonra okunanları kastediyor.Eleştirisinde haksız.


5.Özellikle namaz kılarken yapılacakların kuranda belirtildiğini yazarken verdiği örneklerde, belirtilen ayetlerin namazla ilgili olup olmadığı kendi yorumuna dayanıyor.
Örneğin ,namazda tekbir getirmek gerekir diye verdiği örnekte:
Oğul edinmeyen, mülkte ve hükümranlıkta ortağı olmayan, kendisini acz ve zillete düşmekten koruyacak dosta, koruyucuya, yardımcıya, otoriteye ihtiyacı olmayan Allah’a hamdolsun.' de.
Tekbir getirerek onun şanını yücelt.İsra:111
ayetinde namazdaki tekbirin kastedildiği de bir yorumdur.Olabilir de, olmayabilir de.İnsan her daim Allahı anarken  de tekbir getirebilir.


6. "Kadınlara dokunmak abdesti bozar"yorumu
Ey mü’minler! Namaza kalkacağınız zaman yüzünüzü ve ellerinizi (dirseklerinizle beraber) yıkayın, başınızı (ıslak elle silin) mesh edin ve ayaklarınızı da (topuklarınızla beraber) yıkayın. Eğer cünub iseniz boy abdesti alın. Eğer hasta veya yolculukta bulunuyorsanız veya içinizden biri ayak yolundan gelmişse veya kadınlara dokunmuş (cima etmiş) iseniz ve bu hallerde su bulamamışsanız, o vakit pâk bir toprakla teyemmüm edin, niyetle ondan (o topraktan) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah size bir güçlük dilemez, fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, tâ ki şükredesiniz.Maide:6
ayetine göre net bir yorum değildir.Çünkü bu ayet pek çok kişi tarafından "kadınlarla cinsi birleşme" anlamında çevrilmiştir.