ELEŞTİRİ:1
Gülen hareketi fabrika ayarlarına geri dön!
19 Ağustos 2013 Pazartesi 00:12
Eleştiri Başbakan’ı hedef alınca demokratik hak, cemaati hedef alırsa fitne fesat diye tanımlayacaksınız…
Hükümete karşı çok yönlü operasyon yaparken, hükümet bize operasyon yapıyor diye ortalığı ayağa kaldıracaksınız…
Zekâtı, fitreyi, kurbanı, deriyi İslam adına toplayıp, sonra da “izmet, İslami bir hareket değil, insani bir harekettir” diyerek İslam’ı taca atacaksınız…
Anadan, babadan, yardan geçip yurtdışına hizmet gönüllüsü olarak giden gençleri Allah için yollayacak, sonra da “eğer bu hareket dini bir hareket olsa, BM’ye üye bütün ülkelerde nasıl olur da insanların gönlüne girilir” diyerek dinle göbek bağını kesip atacaksınız…
Hem, Allah, peygamber, vatan diyecek, hem de Türk sinemasında Haç ve Hilal akımının öncülüğünü yapacaksınız…
Başbakan’ın, Gezi teröristlerine “çapulcu” demesini kınarken, İsrail’in Filistin katliamını kınamayacaksınız…
MİT Müsteşarı Hakan Fidan meselesinde ortaya çıktığı gibi bürokrasi üzerinde vesayet kurmaya çalışırken, GYV manifestosuyla inkâr etmeye çalışacaksınız…
Hizmet hareketi, siyasi bir hareket değildir diye iddia ederken, Cemaatin kitle gücüyle Başbakan’ı tehdit etmeye kalkışacaksınız…
Cemaatin namıyla bürokraside racon kesenlerin mağdur ettiği kişiler ağzını açınca dinlemeden, anlamadan “aforoz” edecek, iftira ehli fitneciler diye damgalayacaksınız…
Cemaatin 150 ülkeye açtığı kollarını, kifayetsiz muhteris cemaat müntesiplerinin “fişleme”lerini esas alarak Müslümanlara kapatacaksınız…
Diyalog adına Papa Hazretleri!ne varana dek herkesle diyalog kuracak, İslami hareketlerle diyalogdan köşe bucak kaçacaksınız.
“Allah’ın gücü her şeye yeter” demeyi bırakıp, “cemaatin gücü her şeye yeter” diyen bir Müslüman kitle meydana getirerek, bu güçle hukuk, siyaset, bürokrasi, üniversite gibi her alanda, insanların yüreğine korku salmaya çalışacaksınız...
Türkçe Olimpiyatları’nın İslami açıdan mahzurlu olduğu iddialarına karşı, “Peygamber efendimiz, Olimpiyatlara teşrif etti” diyerek, İslami referanslarla kutsiyet atfedeceksiniz…
Hal böyle iken… İç sızıntının kamuoyunda meydana getirdiği bu iltihabik duruma rağmen… MHP’nin kaset skandalından, Baykal’ı tasfiye eden görüntülere varana dek, siyasi ve içtimai her konuda görüş beyan eden Hocaefendi susacak, onun adına GYV olarak siz konuşacaksınız…
Heyhat! Hoşgörü başka din mensuplarına tüketildiği için mi bize tortusu kaldı yoksa? Diyalog zemininin kiri pası mı reva görülüyor bize? Sorularımızla geldik, olmadı… Surelerle geldik yanıt alamadık. Art niyet, neden sadece sual edenlerde arandı? Telefon diye bir şey var değil mi? Neden Hocaefendi canı yananları arayıp dinlemeden ağzını her açanı haset ehli diye yaftaladı?
“Yaklaşırsan yaklaşırlar. Şirin görürsen şirin görürler. Kabul edersen kabul görürsün. Senin âlemden beklediğini, âlemin de senden beklediğini asla aklından çıkarmamalısın” diyor Hocaefendi. O halde Yahudi ve Hıristiyanlara yaklaştığınız kadar olsun bize de yaklaşın. Şirin görün. Bizden beklediğinizi, sizden beklediğimizi asla aklınızdan çıkarmayın. Yaraları kapamaya, hataları telafi etmeye çalışın. Cüzamlılar gibi tecrit edip, defterden silmeyin, düşman görmeyin kızgınları…
MEHTAP YILMAZ/ YENİ AKİT
ELEŞTİRİ:2
Gülen Cemaati Dini Cemaat değilmiş!
13 Ağustos 2013 Salı 00:12
farukkose@yeniakit.com
Sabah yazarı Mahmet Barlas ile Zaman yazarı ve “Gülen Cemaati”nin önde gelen medyatik şahsiyetlerinden Hüseyin Gülerce arasındaki polemiği biliyorsunuzdur. Barlas’ın“cemaatler sivil toplum örgütü değildir, siyasi parti hiç değildir” sözlerine cevap verdiği yazısında Gülerce öyle ifadeler kullandı ki, “neyin itirafı?” diye sormak gerekiyor.
Gülerce şunları söylüyor:
“Bizim ‘hizmet’ dediğimiz, aynı duygu ve düşüncede birleşen fedakâr insanların birlikteliğinin, ‘dinî cemaat’ olarak vasıflandırılması tam anlamıyla bir haksızlık olur. Hocaefendi kaç defa söyledi; ‘dinî cemaat değiliz’ dedi.... Sadece Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de ifade ettiği ‘hayır ve iyiliklerde yarışma, kötülüklere mani olma’ gayesine kilitleniliyor.... Niyet Allah rızası ama hedef; kendimiz kalarak, evrensel insani değerlerde buluşarak, dünya ile entegre olmaktır. Eğer bu hizmet, dinî bir cemaatin eseri olsa; din, ırk, dil ayrımı gözetmeksizin neredeyse BM’ye üye bütün ülkelerde nasıl olur da insanların gönlüne girilir, onlarla insanî meseleler paylaşılır ve birlikte çalışarak barış köprüleri inşa edilebilir? Hizmet, dinî bir hareket değil, insanî bir harekettir.”
Gülerce itiraf mı etti, dili mi sürçtü?
Yüzbinlerce müslümanı etrafında toplayan, müslümanların “Allah rızası için” yaptığı katkılarla gelişip büyüyen, palazlanıp bugünkü gücüne ulaşan bir hareket meğer “İslami bir cemaat değilmiş.”
Bundan daha “vahim bir sosyal vaka” olabilir mi?
“Türkiye müslümanlarının en büyük cemaati” olarak bilinen bir hareketin, sermaye birikimi, finans kaynakları üzerindeki etkinliği, medya gücü, sosyal ve bürokratik örgütlülüğü, kamuda elde ettiği konumlar ve daha pek çok hususlar itibariyle gücünün zirvesine çıktığı bir noktada, bir de öğreniyoruz ki bu hereket meğer “dini cemaat” değilmiş.
Peki, bugüne kadar müslümanların İslami duyarlılıkları, samimiyetleri, teveccühleri, maddi ve manevi katkıları kullanılmış olmuyor mu?
Vahametin bir diğer vechesi de şöyle:
Sanki “İslami” olmayan “insani” imiş, ya da “insani olma”sı için “İslami olmama”sı gerekiyormuş algısının; “hayır” ve “iyilik”in İslam’la irtibatının kesilmesi, sanki İslami olmayanda da hayır ve iyilik olabileceği algısının; sanki İslami olmayanın Kur’an’da belirtilen “iyilik”ten olabileceği ve “İslamilik” olmadan da “kötülük”le mücadele edilebileceği algınının; sanki “kötülük” vasfının İslami olmayan ölçülerle belirlenebileceği algısının; sanki İslam olunca insanların gönlüne girmek mümkün değilmiş algısının; “İslami değerler”in “evrensel insani değerler” olmaya yeterli olmadığı algısının deklare edilmiş olması.
Eğer “hizmet” denilen çalışmalar “dini olmayan bir hareket”e dönüşmüşse, bunun varacağı yerin, duracağı noktanın neresi olacağı tahmin edilemez.
“Müslümana karşı şedit, kâfire karşı mülayim” hallere girilebilir. “Müslümana karşı kâfirin cephesinde saf tutma”ya varabilir. İslam’ı dünyevi emellerine, “insani hedefler”ine göre “yeniden biçimlendirme”ye kadar uzanabilir. Çok daha feci başka hallere bürünebilir.
“Gülen Cemaati”nin bu hale geleceğini asla düşünmezdik. Ama Gülerce’nin itiraf gibi açıklamaları, bu yola girildiğini göstermiş olmuyor mu?
“Dinilik” ölçü olmaktan çıkınca, çalışmalar “sevgi” adına, “hoşgörü” adına, “hümanizma” adına, “insanilik” adına, “diyalog” adına her türlü “din dışılık”la biçimlendirilebilir ve “İslam algısı” büyük bir “bozulma”ya uğrayabilir.
“Diyalog”la bütün dinlerin hümanizmaya dair kısımları alınıp yeni bir “insanlık dini” üretilerek ona inanılabilir.
Zamanla “hizmet” yarışı, “pastadan pay kapma kavgası”na dönüşebilir. Dünyevi kaygılara hizmet eden “derin yapılanmalar”a girilebilir, “derin bağlantılar”da bulunulabilir. “Kendinden olmayanı dışlayan” bir “kast sistemi”yle örgütlenilebilir, “bürokrasinin ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarının tepe noktaları”na gelerek “kendinden olmayan üzerinde tahakküm kurmak” esas alınabilir. Böylece “dini olmayan” bir hareket, bir süre sonra “insani olmayan” bir niteliğe bürünme tehlikesiyle de karşı karşıya kalabilir.
Siyaset yapmıyoruz diye diye, “siyasetin en önemli manipülatörleri”nden olmak da var neticede. “Gâvura sevgi” duya duya, “hoşgörü” göstere göstere, “müslümanı iteklemek ve düşman görmek” de var.
Sevgi ve barış” diye diye, İslam’ın “cihad ibadeti”ni iptal, mücahide terörist demek de var. “Hizmet” edeceğim derken, “insani” adı altında “menfaat tellallığı” yapmak da var.
Eğer “dinilik” çizgisinde yürünmezse, “hizmet”in zamanla “menfaat çeteleşmesi”ne dönüşmesi tehlikesi de var. “İnsani hareket”in mensuplarının bugün sahip olduğu “derin inanç ve İslam anlayışı”nın, zamanla “sığ moral değerler”e dönüşme tehlikesi de var.
Her ne kadar üzerine basa basa yazılmış da olsa, yine de Gülerce’nin sözlerini “dil sürçmesi” sayıp, “kavli ve fiili olarak tekzip edilmesi”ni arzu ediyorum.
ELEŞTİRİ:3
Cemaat İslâmî değilse Risale-i Nur’ları niye filtre ediyor?
26 Ağustos 2013 Pazartesi 01:45
Mehtap Yılmaz /Yeni Akit
“Suriye’de, Mısır’da bu katliamlar olurken bu sualleri sormanın sırası mı?” diyorlar.
Peki, o halde Suriye’de, Mısır’da bu katliamlar olurken Başbakan’ı hedefe koymanın sırası mı?
Ulusalcılarla, CHP ile el ele İktidarı Gezi’de İP’e çekmeye kalkıştığı vakit, tek sesle Başbakan’ı itibarsızlaştırmanın sırası mı?
Başbakan’a diktatör diyen K.K.’yı medya organlarınızda konuşturmanın sırası mı?
Kamuoyundaki onca gerilime rağmen, Hocaefendi’nin susup, GYV’nin konuşmasının sırası mı?
Türkiye’nin, gelmiş geçmiş en başarılı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu, sırf İsrail odaklı bir dış politika yürütmedi diye hedefe koymanın, yuhalamanın sırası mı?
Sırf İsrail ve ABD’deki Yahudi lobileri gıcık diye, Hakan Fidan’a musallat olmanızın sırası mı?
ABD’deki Yahudi Lobilerine şirinlik etme uğruna İP’çileri tutup, hükümeti tu kaka ilan etmenin sırası mı?
Cemaat sermayesini, KOÇ’lara peşkeş çekmenin sırası mı?
KOÇ’lara şirinlik etme uğruna, Bedri Baykam’ın çakma resmine kesenin ağzını açıp, dindar kesime nanik yapmanın sırası mı?
Başbakan’a, tabanınızla sopa sallamanızın sırası mı?
Seçimlerde desteklemeyiz haaa! Kaybeden siz olursunuz!” diye Allah’ın lutfuyla geldiğiniz yerle racon kesmenin sırası mı?
“Biz İslami bir cemaat değiliz” demenin sırası mı?
Bakın, demek ki geç bile kaldık! Konuşmanın tam sırası!
RİSALELERE DOKUNMAYIN
Ha bu arada söylesem linç etmeye devam edeceksiniz, söylemesem ölürüm…
Üstüne basa basa “Hizmet hareketi, İslami bir cemaat değildir. İnsani bir cemaattir” diyorsunuz madem, ne işiniz var Risale-i Nur’larla? Risale-i Nur’u sadeleştirme adına “tahrif” etmeye ne hakkınız var?
Hocaefendi, tüm eserlerini Bediüzzaman’ın lisanını öykünerek yazdığı halde, sadeleştirmeye Üstad’ın eserleri yerine neden kendi sohbet kasetlerinden, kitaplarından başlamıyor?
Bediüzzaman Hz.’lerinin kat’i bir biçimde reddettiğini bile bile bu eserler dipten dibe niçin tahrif ediliyor?
Üstadın has tabelerinin, Risale-i Nur otörlerinin ittifakla sizi bundan men etmesine rağmen, Hizmet Hareketi, hangi hakla Risale-i Nur’lar üzerinde tasarrufta bulunup, içindeki cihad kavramını filtre ediyor?
Madem gençler tarafından Üstad’ın dili anlaşılmıyor, sadeleştirerek içindeki hakikatleri imha etmek yerine neden yüzlerce ülkeye Türkçe (!) öğretildiği gibi bu memleketin çocuklarına Bediüzzaman’ın lisanı öğretilmiyor?
Hocaefendi, gençlerin anlaması için Üstad’ın vasiyetini ihlal edecek kadar gözü karaysa, neden kendi yazılarını günümüz Türkçesiyle kaleme almıyor? Neden sıradan bir lisanla konuşmuyor?
Sadeleştirme işi neden ille de Risale-i Nur’lardan başladı? Neden özellikle Risale-i Nurlar tahrip ediliyor?
Üstad’ın talebelerinden Sungur Abi, Risaleleri tahrif edenler için “elleri kırılsın” dediği halde, hangi hakla Risale-i Nur’un üst düzey âlimlerinin tepkisine rağmen “tahrif” cinayetinden geri adım atılmıyor?
Evet sırası… Tam sırası… Ümmete mal olmuş eserlere dokunanlara ayna tutmanın tam sırası! Tüm tehdit ve baskılara rağmen hakkı ve hakikati haykırmanın tam sırası!
Bediüzzaman’ın eserlerindeki CİHAD kavramını kemirenlere, bunu neden yaptınız demenin tam sırası. Cihad kavramı bunca ehemmiyet arz etmişken neden? Müellifin “asla dokunmayın” dediği eserlerini, vefatı sonrası filtre etmek apaçık bir mezar soygunculuğu olduğu halde neden?
Şimdi ya özür dileyip hatanızdan dönün, elinizi çekin Bediüzzaman’ın eserlerinden, yahut Lem’alar’daki dualarla yardım isteyecek; Nur talebeleri Rablerinden...