Farabi, Aristo’nun kitaplarını 40 veya 100 defa okuma ihtiyacı hisseder. Ona göre en mükemmel insan Aristo’dur; insanlığın << ilk öğretmeni >> (Muallim’ul Evvel) dir. O, filozof - peygamber karşılaştırması yapar ve üstünlük önceliğini birincisine verir. Bu görüşündeki delili de peygamberin, isteği ve arzusu olmadığı bir durumda vahiy aldığı, halbuki filozofun çalışıp, gayret sarf ederek İlâhi bilgiyi (hakikati) elde ettiği, bu nedenle çalışanın çalışmayandan her zaman üstün olacağı biçimindedir.
O böylesi bir iddianın büyük tepki çekeceği korkusunun etkisiyle olsa gerek, filozofluğun vahyi insanlara iletme anlamındaki peygamberlikten üstün olduğunu ancak, her peygamberin filozofluk yönü de bulunduğu için peygamberlerin sadece filozof olan şahsiyetlerden, filozofluklarının yanı sıra diğer özelliklere de fazladan sahip olmaları nedeniyle üstün oldukları gibi çarpık bir iddiayı ileri sürer. Ancak bunun hemen arkasından da bazı tevillere kaçar ve gerçeklere peygamberlerin ameli ve ahlâki hikmeti bildiğini, filozofun ise hem ameli ve ahlâki hikmeti bunun yanı sıra, birde nazari hikmeti bildiğini ve bu nedenle filozofun üstünlüğünün tartışılamaz olduğunu belirtir.” (Vahiyden Kültüre,Yazan, Celaleddin Vatandaş Pınar Yayınları 1991 Baskısı Sayfa 127-128 .)
Din - felsefe ilişkisini belirleyen son önemli nokta ölümden sonraki hayata ilişkin filozofların görüşleri etrafında çıkan tartışmalardır. Gerçek şu ki; Farabi hayatı boyunca ruhun ölümünden sonraki ebediliği konusunda büyük bir kuşku içinde yaşadı.” ( Ali Bulaç, İslâm Düşüncesinde Din-Felsefe/Vahiy-Akıl İlişkisi, Sayfa 136, Beyan Yayınları 1994. )
Farabi ve İbni sina:
“Farabi ve İbn Sina’nın daha sonraları Gazâli’nin çok sert eleştirilerine konu olacak inançlarından birisi de mahşerde dirilme ile ilgilidir. Onlara göre ölümsüz olan vücut değil, ruhtur. Ancak tekrar dirilecek olan ruhlarda herkesin ruhları değil sadece seçkin, üstün insanların ruhlarıdır. Onlar böylelikle cismani dirilişi açıkça reddeder, hatta İbn Sina bununla ilgili olarak “Risalet’ül Adhaviye” isimli bir kitap yazar. Ona göre bedenin dirilmesi peygamberin zihninden doğan hayali bir “mit”ten başka bir şey değildir. O, peygamberin bu mit’le kitleleri kontrol altında tutmaya çalıştığını iddia eder. Ona göre akla uygun yaşamak cennet, hayâl alemi ise cehennemdir. Hisler ise kabir alemidir. Dolayısıyla bu yaşanan hayattan başka bir hayatın olamayacağını iddia eder. İbn Sina ölüm sonrası cismani dirilişi Peygamberin mit’i olarak nitelemesine karşılık halk için yazdığı bazı kitaplarında Kur’an ayetlerini kullanarak, cismani diriliş ve hesap gününün gerçek olduğundan bahseder. İnsanların yaşantılarına çekidüzen vermeleri gerektiğini belirtir. Farabi ise hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde ve İbn Sina gibi ikiyüzlü olmadan cismani dirilişin Kur’an’da geçen bir teşbih olduğunu, bunun imkânsızlığını savunur. Zaten o, filozoflar içerisinde davasına en bağlı İslam’a en uzak olanıdır.” (Vahiyden Kültüre,Yazan, Celaleddin Vatandaş Pınar Yayınları 1991 Baskısı Sayfa 130.)
Farabi ve İbn Sina, tanrı görüşünde de ufak farklılıklarla üstatlarını takip ederler. Onlara göre tanrıdan ilk akıl, ondan da ikinci, ikinciden de üçüncü... Akıllar sûdur etmiştir. Tanrının evreni yaratmasının bu akıllar aracılığıyla gerçekleştiği görüşündedirler. Onlara göre ilk akıldan başlayarak safha safha diğer akıllara bağlı olarak yaratma gerçekleşir. Bu şekliyle Tanrı vardır ve yaratıcıdır. Ancak bu yaratmanın yoktan var etme biçiminde olmaması gerekir. Çünkü onlar yoktan var etmenin imkânsız olduğunu ve bu imkansızlığın tanrıyı da kapsadığını belirtirler.” (Vahiyden Kültüre,Yazan, Celaleddin Vatandaş Pınar Yayınları 1991 Baskısı Sayfa 128-129.)