MUHYİDDİN İBNİ ARABİYE YAPILAN ELEŞTİRİLER

Bu (ihlâs) sûre(si), bana Haleb’te tecelli etti.
Bana denildi ki :
- Bu sûreyi gördüğün zaman, ne bir insan ne de bir canlı onun ışıklarını göremez.
(İşte) bu sûre için ve bu sûreden, bana doğru büyük bir temâyül gördüm. (sûre) bana bundan önce girdiğim bu ev (!) gibi temsil edilmişti. Sonra denildi ki :
- Bu (sûre) sana, diğer müslümanla hâricinde hâlis (yani mahsus)tur. Bunlar bana söylenince işâreti anladım ve bu işâretin zâti (yani bana mahsûs) olduğunu ve benim sûretimin gayrisi değil fakat aynisi olduğunu anladım. ... Ve:
- İşte ben, buyum dedim. ...” (El - Futûhât El - Mekkiyye, sayfa 55-56).
Muhyiddin İbni Arabi resim ,foto için bknz:
http://endindar.blogspot.com.tr/2013/05/blog-post.html#more


“İbn’ül - arabinin kızı Zeyneb’in süt çocuğu iken düzgün bir lisanla konuşması olayı. Bizzat İbn’ül - arabi şöyle anlatıyor.
<<... Süt emzirilen bir kızımla (böyle bir hâdise) bana da tesâdüf etti :
(Henüz) bir yaşından küçük idi ki ona :
- Yavrucağım deyince başını döndürdü : Eşiyle cinsel birleşme yapıp ta inzal olmayan adam hakkında ne dersin. Ona yıkanmak vacip olur dedi. (El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, çeviri. Prof Dr. Nihat Keklik Kültür Bakanlığı Yayınları - 1990 sayfa 125 ).

Mekke ile Irâk arasında bulunup ta ismi açık olarak söylenmeyen bir bölgede, <<konuşan bir hayvan>> ın bulunduğunu haber veriyor. İddiâ ettiğine göre bu hayvanın konuşması işitilir ve ne dediği anlaşılırmış. Üstelik, onun etini yiyen bir bir kimseye Allah, istikbalde olacak şeylerin bilgisini verirmiş. Âdeta bir kadın şeklinde olan ve hatta Arapça konuşun bu hayvanı, o bölgenin tanınmış bir Arap kabilesi her yıl belli bir günde avlamaya çıkarmış. İşte bu garip hadiseyi İbn’ül - arabi, çok teferruâtlı bir şekilde anlatırken diyor ki :
“Bu hayvan, Irak ile Mekke arasındaki (bir) arâzide bulunur. Fakat binicilerin yolundan dışarıda (kalan) büyük bir in içindedir. Bu hayvanın şekli, Arapça konuşan bir kadının şekli (gibi)dir. (El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, çeviri. Prof Dr. Nihat Keklik, Kültür Bakanlığı Yayınları - 1990 sayfa 140-141 ).


İspanya’da ( = Endülüs’te) yaşadığını iddiâ ettiği bir <<acayip hayvan>> dır. Kendi ifadesine göre, bu garip yaratık sâdece İspanya’daki Sevilla (=İşbiliyye) dolaylarında bulunurmuş. En ziyade hayretimizi gerektiren şey ise : Bu hayvanın baş kısımları yenildiği zaman, insanın astronomi bilgisi’ne ve orta kısımları (yani gövdesi) yenilince botanik ilmi’ne ve nihâyet kuyruk kısmı yenilince de, yer altındaki su’ları keşf etmek bilgisine erermiş. Bütün bunlar da kitap okumaksızın meydana gelirmiş. (El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, çeviri. Prof Dr. Nihat Keklik, Kültür Bakanlığı Yayınları - 1990 sayfa 139-140 ).

Yine “Futûhatta” anlattığı başka bir rivayette eceli gelen birinin yerine, eceli henüz gelmemiş başka birinin ruhunun ölüm meleğine verilebileceğini, böylece eceli gelmiş olanın ölümden kurtulabileceğini iddia etmiştir.
(El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, çeviri. Prof Dr. Nihat Keklik, Kültür Bakanlığı Yayınları - 1990 sayfa 151-152 ).


Mahmûl (mechûl) abdâl’dan biri olan arkadaşımız Mûsâ el-sedrâni bize haber verip dedi ki :
- Kaf Dağı’na ulaştığım zaman -ki bu : azametli bir dağdır; Allah onunla dünya’yı kuşatmıştır; bu dağı da büyük bir yılanla kuşatmıştır. Yılan bu dağı kuşatmak üzere, bir daire çizdikten sonra, Allah onun başını kuyruğuna bitiştirmiştir. - Mûsâ (el- Sedrâni) der ki : Bunun yaratılışından ürktüm...” (El - Futûhât El - Mekkiyye, sayfa 142-143).



Muhyiddin İbn’ül Arabinin, Kur’an’a karşı olan sözlerinden bazı örnekler :

“Futûhât’da dikkatimizi çeken onuncu motif, İbn’ül arabinin eser yazmak için dâima Allah’dan bilgi hatta izin beklediğini söylemesidir. Futûhat’da şöyle diyordu :”
<<... Eserlerimi yazmak husûsunda, bana gerçekten izin verilmiştir...>>
<<... Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki, buradaki her harfi ilâhi bir imlâ ve rabbâni bir ilkâ (= ulaştırma) ile yazdım...>> demektedir. İşte bu gibi sözlerle, normal boyda 7000 sayfa tutan Futûhat’ın her harfini dahi kendisine Allah’ın dikte ettiğini iddia ediyordu.” (El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, çeviri. Prof Dr. Nihat Keklik, Kültür Bakanlığı Yayınları - 1990 sayfa 93. )

“Futâhad’da çok nâdir olarak gözümüze çarpan onbirinci motif, İbn’ül - arabinin kendisine âyet(!) geldiğini iddiâ etmesidir... Bizzat kendisi şöyle diyordu :”
<<... İşte bu 586 yılında İşbiliye kabristanında bir Cuma günü namazdan sonra bize gelen âyet’dir. Bu sırada sarhoş (gibi) kaldım : Üç yıl müddetle namazda veyâ uyanıkken yahut uykuda, ancak bunu okuyabiliyordum...>> (bahsi geçen; El - Futûhât El - Mekkiyye, Muhyiddin İbn’ül Arabi, sayfa 99. )
Kendi yazdıklarının tamamı için de, Allah’tan gelme olduğunu ve kendisine ayet indiğini İbn’ül Arabi, kendisince Kuran’a alternatif üretmeye çalışıyor,