Aristo felsefesine derin vukufiyeti ona “Aristo’nun Ruhu ve Aklı” denmesini hakkedecek kadar felsefe çevrelerinde teslim edilen bir gerçekti. Batı’da Ortaçağın en büyük filozofu kabul edilen İbn Rüşd’ün yüzyıllarca özgür düşüncenin sözcüsü ve dini inançlara karşı bir filozof şeklinde telakki edilmesi gayet anlamlıdır:” ( Ali Bulaç, İslâm Düşüncesinde Din-Felsefe/Vahiy-Akıl İlişkisi, Sayfa 227, Beyan Yayınları 1994. )
“Acaba bir latin İbn Sina Sinacılığı var mıdır? Gilson bunun olamayacağını, çünkü bir Hıristiyan için, İbn Rüşd’cü olmanın İbn Sinacı olmadan daha kolay olduğunu ileri sürer. Ona göre İbn Rüşd her türlü dini tesirden uzaktır:” (İbni Sina metafiziği, Prof. Dr. Hayrani ALTINTAŞ. Sayfa 43 T.C Kültür Bakanlığı Yayınları 1997 - Ankara)
Dinleri kabul etmeyen İbn-i Rüşd, işine geldiğinde dindar gözükmeyi ihmal etmez, Şöyle ki:
“İbn Rüşd, hikmetin doğru ve kesin bilgi türünü temsil etmekle birlikte, dinin tamamıyla yerini tutamayacağını, hikmet ve felsefenin öğretemediği bilgileri ancak dinin öğretebileceğini söyler.” ( Ali Bulaç, İslâm Düşüncesinde Din-Felsefe/Vahiy-Akıl İlişkisi, Sayfa 238, Beyan Yayınları 1994. )
“Tanrı’yla birlikte Madde ve Suret’in ezeli olduğunu ve bu ezeliliğin “oluş” biçiminde açığa çıktığını söyleyen İbn Rüşd iddialarını ispatlamak için tevil edip anlamlarını değiştirdiği bazı ayetleri kullanır. İbrahim - 48 ve Fussilet - 11 ayetlerinin Allah’la birlikte başka ezeli varlıkların bulunduğuna delil olduğunu iddia eder. İslâm dışı ve muhalif iddialarını ispatlamak için çarpıtıp anlamını değiştirdiği ayetleri ileri süren İbn-i Rüşd, yeri geldiğinde kendi düşüncelerinin yanlışlığını gösteren ayetler karşısında, Kuran’ın sembolik olduğunu, bildirdiklerinin gerçek olmadığını ileri sürer. Örneğin, Ad diye bir kavmin olmadığını belirtir. Bu düşünceleri de kendi zamanından itibaren büyük tepkiler çekmiş, hatta bu nedenle bir çok defa zor durumda kalmıştır.”
“İbn Rüşd, cismani diriliş konusunda önceki filozoflardan biraz farklı özelliğe sahiptir. O, bazen bunu kabul ederken bazen de reddeder. O, cismani dirilişin dini açıdan mümkün olacağını ancak akıl ve felsefi açıdan imkânsız olduğunu belirtir. Bu nedenle halka karşı konuşmalarında dinin esasını kabul eder gibi görünür ve buna göre tavır takınırken, felsefi kitaplarında dinin birçok esasını reddeder. Cismani diriliş de bunlar arasındadır.” (Vahiyden Kültüre,Yazan, Celaleddin Vatandaş Pınar Yayınları 1991 Baskısı Sayfa 136-137.)
“Onun asıl doktrini, Kuran’da ve Hadis’te avamın (halkın çoğunluğu) anlamaya güç yetiremediği bir takım içeriklerin olduğunu ve bunları tevil ile ancak filozofların anlayabilecekleri düşüncesine dayanıyordu. O, avama bu anlamların zahir (dış) ifadelerini aşmamalarını şart koştu, bâtın (iç) anlamları kavrama işini seçkinlerin (havass) görevi saydı.” ( Ali Bulaç, İslâm Düşüncesinde Din-Felsefe/Vahiy-Akıl İlişkisi, Sayfa 228, Beyan Yayınları 1994. )