FAZLUR RAHMAN ELEŞTiRİLERİ

Fazlur Rahman Malik :1919, Pakistan Ölüm:  1988
 

Oxford Üniversitesi'nde doktora çalışması yaptıktan sonra , Oxford'da Fars Medeniyeti ve İslam Felsefesi hocası olarak ders vermeye başladı.

Kitap ve makalelerde ortaya attığı görüşler dolayısıyla Pakistan ulemasının büyük tepkisini çekti. Gittikçe artan tepkiler onu 1968 yılında Pakistan'ı terk etmeye zorladı. Amerika'ya gitti; 1969 yılında Chicago Üniversitesi'ne hoca olarak intisap etti ve 26 Temmuz 1988 yılında vefat edene kadar burada İslam Düşüncesi Profesörü olarak çalıştı.


Fikirleri
Özellikle metodolojik (Usul'e yönelik) çalışmalarıyla dikkat çeken ve ağırlıklı olarak akademik camia arasında etkili olduğu gözlenen Fazlur Rahman, Tasavvuf'tan Hadis'e, Fıkıh'tan Kelam'a kadar İslamî disiplinlerin tümü hakkında yenilikçi/modernist bir yaklaşımla kelam etmiş birisi olarak, kendisinden sonraki modernist fikirlere ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.



Eleştiriler:
İslam kaynaklarında bildirildiği ve açıklandığı gibi vahyin hem anlam, hem de lafız olarak Hz. Peygamber (s.a.v)'e bir melek vasıtasıyla intikal ettiği konusunda Fazlur rahman'ın ciddi şüpheleri vardır.

Fazlurrahman “Ana Mevzuları İtibariyle Kur’an” adlı eserinde, uzun uzadıya karmaşık bir şekilde vahiy felsefesi yapmaktadır. Fazlurrahman’a aid sözlerden anlaşıldığına göre kendisine göre vahiy, Hazreti peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kalbinde potansiyel olarak bulunan, ihtiyaç duyduğunda söze dökülen bir olgudur. Her ne kadar;
“Bu duygular Allah tarafından indirilir” dese de, O’nun vahiy anlayışı kabul edildiği takdirde vahyin, hazreti Peygamber’in hayalen gerçekleştirildiği keyfi bir tasarrufu olduğu hususu –haşa- ortaya çıkar.

Kur'an'ın tarihselliği (içerdiği hükümlerin Hz. Peygamber (s.a.v) dönemine mahsus olup bugün aynen uygulanamayacağı) tezinin alt yapısını teşkil eden bu anlayışı Fazlur Rahman şöyle ifade etmektedir:
 "İslamî çağdaşçılığın bir anlamı varsa, o da kesinlikle şeriatın muhtevasının değişime, büyük ölçüde ve çok yönlü bir değişime tabi tutulması gerektiğidir. Bu makalede belirtildiği şekilde değişim ilkesi kabul edilirse bu faaliyet hiçbir şeyle sınırlandırılamaz; hatta Kur'an'ın kanun koyan ayetleri dahi bu yeni yorumun kapsamı dışına itilemez. Bu ilkenin tek sınırı ve gerekli çerçevesi, Kur'an'ın sosyal gayeleri, temel ve ahlakî ilkeleridir."
Kısaca ;"kuran belli amaçlar için kanunlarını koymuştur.Bu amacı gerçekleştirmek için kurandaki kurallar değiştirilebilir" demektedir.

Dini Modernizmi müdafaa eden Fazlurrahman’a göre: “Dini Müdernizmin yapmak zorunda olduğu ilk şey, İslam hukukuna, şeriata değişiklik getirmektir. Çünkü İslami çözüm, sadece Kur’an ve sünnetten çıkarılabilecek ilkelere dayanan çözümden ibaret olamaz.” O’na göre, “değişme ilkesinin gereği Kur’an’ın özel hukuki hükümlerine uzanacak şekilde serbest tutulmak zorundadır.”(Fazlurrahman, İslam Ankara 2004, (Terc: Mehmet Aydın’ın O’nun sh: 141 “İslamic Modernizm” isimli eserinden naklettiği not)


Fazlurrahman’a göre Kur’andaki muamelatla alakalı hükümler, tarih içinde değerini kaybetmiştir. Çünkü bu hükümler o zamanın şartları ile alakalı hükümlerdir. O’na göre Kur’andaki ahlaki hükümler ise, tarih üstü değerler olup her devirde geçerliliğini korur. (Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık sh:62) O halde Fazlurrahman’a göre sünnetle gelen hükümler değil, Kur’an hükümleri de tarihseldir. Bu bağlamda Fazlurrahman, Kur’andaki ceza hükümlerinde (mesela el kesme cazasının) bu devirde bağlayıcı olmayacağını, suçu önleyici herhangi bir tedbirin yeterli olacağını müdafaa eder. (İslam sh: 15

O’na göre Kur’an’da gerçek ifadesiyle hüküm ihtiva eden pek az şey vardır. Miras hukuku ile ilgili ayrıntılı beyanlar, belirlenmiş olan hırsızlık ve zina suçlarına aid cezalarda bağlayıcı hükümler değillerdir. (a.g.e 124)

Fazlurrahman, Kur’anın hukuki kaidelerinin, indiği çevrenin hususiyetlerini yansıttığını; savaş ve barışla alakalı hükümlerinin de tamamen mahalli olduğunu kabul etmektedir. Aynı şekilde faizin o devre aid bir yasak olduğunu bugün bankanın nasıl çalışması gerektiğine, ekonomistlerin ve para uzmanlarının karar vermesi gerektiğini kabul eder. Bunun için bugün faizin yasak olduğunun ve lanetli bir iş olduğunun müdafaasının yanlış olacağını vurgulayarak, Kur’an ve Sünnette katı şekilciliğe saplanmamamız(!) gerektiğini ileri sürmektedir.(Fazlurrahman, Tarih Boyunca metodoji Sorunu, sh:86)

“Sünniler tarafından İsa’nın göğe çıkışına benzer bir şekilde geliştirilip, hadislerle desteklenen miraç anlayışı, malzemelerini çeşitli kaynaklardan alan tarihi bir kurgudan başka bir şey değildir.” (Fazlurrahman, İslam, (terc: Mehmed Aydın, Mehmed Dağ) Ankara 2004, sh:57)

“Garanik” hadisesi ile ilgili olarak, Hazreti peygamberi müşriklere( haşa)  taviz vermek zorunda kalarak, onların putlarını övme durumunda kaldığını ve bu sebeple, güya nesh edilmiş ilgili ayetleri Necm Suresi’ne ilave etmiş olabileceğini ifade etmektedir. (Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık (terc: Alpaslan Açıkgenç, Hayri Kırbaşoğlu) Ankara 1996)

Fazlurrahman, “Hazreti Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hazreti Hatice’den (Radıyallahu anha) sonra bir çok kadınla evlendiğini, bunlardan tek bakire olanın Hazreti Aişe olduğunu, bununla birlikte O’nun kadınlardan hoşlandığı gerçeğinin inkar edilemeyeceğini” iddia etmektedir. (zırvlamaktadır) (Fazlurrahman, Alah’ın elçisi ve Mesajı (Terc, Adil Çiftçi) Ankara 1997, sh: 43)

Talak bahsinde ise, üç bain (kesin) boşamadan sonra, bu şekilde boşanan kadının, önceki kocasıyla tekrar evlenebilmesi için Kur’an’da belirtilmiş olan, başka bir koca ile evlenmesi şartının, Hazreti Ömer tarafından konulmuş bir kaide olduğunu iddia etmektedir.Bu durum bakara:230'a aykırıdır.” (Fazlurrahman, İslam Geleneğinde Sağlık ve Tıb, sh: 178-179)

Hür ve çağdaş dini yorumu üzerine bina ettiği akli yoruma büyük bir önem atfeden Fazlurrahman “Ehl-i Sünnet”i dini akılcılık hareketini yok eden bir müessir olarak görmekte ve bu yüzden Ehli Sünnete saldırmaktadır. O kadar ki, Ehli sünnet ve’l Cemaat’i Hıristiyanlıktaki Ortodoksluğa benzeterek “İslam Ortodoksluğu” olarak nitelemektedir. (Fazlurrahman, İslam, Ankara 2004 sh. 47)

Fazlurrahman, tarihsellik anlayışının tesiriyle, zaman ve şartlara bağlı olarak dini hükümlerin farklı yorumlanabileceğini ileri sürmektedir. Fıkhı ve fıkıh usulünü kıyasıya eleştirdiği gibi hadis için de yeni bir metodoji oluşturulması buna bağlı olarak da hadislerin ve sünnetin yeniden yorumlanması gerektiğini savunmaktadır.
Fazlurrahman tarafından “yaşayan sünnet anlayışı önünde birer engel olarak hadisleri görmektedir. O’na göre “yaşayan sünnet” çoğa göre yapılan değişken ve hür yorumdur. Bu sebeple nebevi hadislerin çok az olduğunu, ilk dönemden itibaren hadislerin çoğunun uydurma olduğunu, sadece ahlak ve ibadetle ilgili hadislerin Hazreti peygamber’a ait olduğunu iddia etmektedir. (Bu konuda çelişmektedir. Zaten bütün tahrifçileri itikadi yöndeki hadisler rahatsız etmektedir)
Fazlurrahman “Kim bana yalan söz isnad ederse cehennemdeki yerini hazırlasın”hadisini bile uydurma kabul etmektedir. (Fazlurrahman, Tarih Boyunca metodoloji Sorunu sh:53)

Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, nesai ve Ahmed b. Hanbel rivayetlerinde mevcud olan “Müslüman, herkesin elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir” hadisini bile, iç savaşların engellenmesi maksadıyla siyasiler tarafından uydurulmuş bir hadis olarak kabul etmektedir. (Fazlurrahman a.g.e sh:108)

Hadis hareketinde öncü olarak gördüğü ve “hadis şampiyonu” dediği İmam Şafii, Fazlurrahman tarafından en çok suçlu görülen fakihtir. (A.g.e sh:114)

Kaynaklar: Kadir Mısıroğlu, Tarihten Günümüze Tahrif hareketleri 3. Cilt (Sebil Yayınevi)