MUHAMMED ABDUH ELEŞTİRİLERİ

MUHAMMED ABDUH  :  Doğum: 1849, Nil Deltası, Mısır ; Ölüm: 11 Temmuz 1905, İskenderiye, Mısır

Muhammed Abduh Mısırlı eğitimci, yargıç ve reformcu. Çağdaşlaşmacı İslamcılık'ın kurucusu olarak kabul edilir. İslam ve Özgürlükler gibi son kitaplarında yer alan görüşleri nedeni ile Yeni-Mutezilecilik’in de kurucusu olarak değerlendirildi.15 yıl Afgani ile birlikte hareket etmiştir.
  
ELEŞTİRİLER:

Mezhepçiler tarafından ağır şekilde eleştirilmiştir:
Beyrut mason locası başkanı diyor ki:
(Mısır’da Efgani’den sonra mason locası başkanı olan imam Abduh, masonluk ruhunu yayarak çok hizmet etti.) [Daire-tül-mearif-ül-masoniyye s. 197]

Efgani’den sonra, Abduh da, masonluğa çok yardım etti. (Les franco-maçons s. 127)

İngilizler, yüzyıllardır İslam ülkelerini binlerce müslümanı ve din adamlarını aldatarak, mason yapmış, insanlığa yardım, kardeşlik gibi laflarla, dinden çıkmalarına, dinsiz olmalarına sebep olmuştur. İslamiyet’i büsbütün yok etmek için, bir çok paşa, maşa olarak kullanılmıştır. Mesela, Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa ve Mithat Paşa, Talat Paşa gibi masonlar, İslam devletlerini yıkmakta kullanıldıkları gibi, Efgani ve Abduh gibi masonlar ve yetiştirdikleri [Reşit Rıza gibi] çömezler de, İslam bilgilerini bozmaya, yok etmeye alet olmuşlardır. (Faideli Bilgiler)

Mısır sömürge valisi Lord Cromer diyor ki:
(Elbette İslami reformist hareketin geleceği Şeyh Muhammed Abduh'un çizdiği yolda ümit vaad ediyor. Ve o yolun yolcuları Avrupa'nın her türlü yardım ve teşviklerine layıktır.) [M. Muhammed Hüseyin, Modernizmin İslam Dünyasına Girişi, Tercüme Sezai Özel]


Tefsirine (Menar tefsiri) eleştiriler:
Salih amel işleyen kâfir de olsa, Cennete girer” diyor. Hayranı Seyyit Kutup bile, “Üstad Abduh, düşünüşünü nakzeden âyetleri hatırlamıyor” diyerek tenkit ediyor. [Nisa 124. âyetinin tefsirinde]

Fil suresindeki kuşlara, sivrisinek; attıkları taşlara da mikrop diyor.Elmalılı Hamdi, tefsirinde buna gerekli cevabı vermiştir. (s. 84, 87)

Zilzal suresindeki "zerre ağırlığında hayır yapan, karşılığına kavuşur." mealindeki ayet-i kerimeyi tefsir ederken; "müslüman olsun, kafir olsun, salih (iyi) amel işleyen herkes cennet'e girecektir." diyerek ehl-i sünnet alimlerinden ayrıldı.

Gök ikiye yarılınca” âyetini, “nizamın bozulması” şeklinde izah eder.

Ayet-i kerime ile göke çıkarıldığı bildirilen Hazret-i İsa'nın öldüğünü ve ruhunun göke çıkarıldığını iddia etti.

O, cinnîlerin meleklerden bir taife olduğunu yine meleklerin cismani bir temsille gönderilmesinin sahih olmayacağını iddia etmiştir.

 Buna mukabil, “Tartısı ağır gelene gelince, O, hoşnut olacağı bir hayat içerisindedir...” âyetini izah ederken, “O günde her şeyin hakkı ile verilmesi ilim yoluyla olur. Bunun yolunu biz bilemeyiz, biz ona imanla işin hakikatını Allah’a havale etmiş oluruz” der. Diğer müfessirlerin getirdiği izahlara itiraz ederek: “Halbuki, teraziyi iki kefeli ve dilli yaptıktan ve kefenin büyüklüğü (semavat ve arzın tabakaları kadar diye) de kefenin büyüklüğünü tayin ettikten sonra, geriye mahiyeti hakkında ne kaldı ki, onu da Allah'a havale ediyorlar.” der.

Kuran ayetlerini inanca dair ayetler ve ahkama (sosyal hayat) dair ayetler olarak ikiye ayırır. Kuran'ın inanca dair olan ve ibadetleri kapsayan ayetlerinin değişmeyeceğini fakat sosyal hayata ilişkin olan ayetlerin değişen yaşam koşulları ve geçen zamanla birlikte değişebileceğini öne sürer.Bu bağlamda düşünecek olursak, bir Müslüman'ın laik hukuku kabul etmesi gayet kolay ve hatta mantıklıdır.

Diyalogcudur:
İslamiyet ve nasraniyyet kitabında, “Bütün dinler birdir. Dış görünüşleri değişiktir” diyor. Londra’daki papaza yazdığı mektupta, (İslamiyet ve Hristiyanlık gibi iki büyük dinin el ele vererek kucaklaşmasını beklerim. O zaman, Tevrat ve İncil ve Kur'an birbirlerini destekleyen kitaplar olarak her yerde okunur) diyor. [Yoksa diyalogcular Abduh'un tavsiyesini mi uyguluyorlar?]

Yine İslamiyet ve nasraniyet kitabında, “Bir kimseden, yüz bakımdan kâfirliği, bir bakımdan imanı bildiren bir söz işitilse, o kimse imanlı kabul edilir. Herhangi bir filozofun, fikir adamının yüz bakımdan kâfirliği gösterdiği halde, bir bakımdan imanı göstermeyen söz söylemiyeceğini düşünmek, ahmaklıktır. O halde, herkes imanlı bilinmelidir. İslamiyet'te zındık kelimesi yoktur. Sonradan meydana çıkmıştır” demektedir. Küfrü açıkça görülmeyen bir Müslümanın sözündeki bir iman, onu küfürden kurtarır, kaidesini yanlış anlatarak, bütün kâfirlere, filozoflara mümin demektedir. Kendi de zındık olduğu için, bu kelimenin söylenmesini istememektedir.

C. Zeydan, “Abduh, eski âlimlerin koyduğu kuralları beğenmezdi” diyor. (Medeniyet-i İslamiyye)

Mehmet Sofuoğlu, “Abduh faize helal der, Kur’anı mahluk kabul eder” diyor. (Tefsir kitabı s.41)

İstanbul yüksek İslam enstitüsü eski müdürü ve öğretim üyesi Ahmed Davudoğlu Hoca, Din Tahripçileri kitabında diyor ki:
1) Şeyh-ül-islam Mustafa Sabri efendinin Mevkıful akl kitabında dediği gibi, Abduh, Efgani vasıtasıyla Ezhere masonluğu sokup kadınların açılmasını destekledi. (s. 81)

2) Ezher Mecellesinde, “Mısır’da ilk mason locasını kuran Abduh’tur” diyor. (s. 81)

3) Şeytan, Cin gibi şeyleri kabul etmez. Mucizeler, ona göre İslam için birer kara lekedir. Mesela Hazret-i Musa’nın denizi yarma mucizesine med-cezir olayı der. (s. 82, 83)

4) Kur'anda bulunan her şeye doğru demek gerekmediğini söyler. (s. 82)

5) Teselsülün bâtıllığına inanmaz. (s. 82)

6) kur'an-ı kerimden sonra islamiyette en kıymetli kitaplar olan sahih i buhari ve müslim'deki bazı hadis-i şeriflerin zayıf veya uydurma olduğunu söyleyerek binlerce hadis alimine muhalefette bulundu.

Büyük İslam âlimi, 14. asrın müceddidi olan seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
(Abduh, İslam âlimlerinin büyüklüğünü anlayamamış, İslam düşmanlarına satılmış, sonunda mason olarak İslamiyet’i içerden yıkan azılı mülhidlerden olmuştur.)

Abduh da, üstadı Efgani gibi mason olmuş, mucizeleri inkâr etmiş, sahih hadislere uydurma damgası vurmuş, Kadir gecesi gibi mübarek gecelerin hiçbir kıymeti olmadığını söylemiştir. Abduh yabancılar tarafından destek görmüştür.


Faiz eleştirisi:
19. yüzyılın ortalarından itibaren gelişen İslamcı akımın öncülerinden Selefiler (Cemaleddin Afgani, mürid’i Mısırlı Muhammed Abduh ile onun tilmizi Lübnanlı Reşit Rıza) basit faizi açıkça mübah gördüler. 1899’dan 1905’e kadar Mısır’da başmüftülük yapan Muhammed Abduh, 1903’te tasarruf sandıklarına yatırılan paranın (faiz getirdiği bir gerçekti) meşru olduğunu bildiren fetva çıkardı. Ancak Abduh, aşırı faizcilik (murabaha) yapan banka kârlarına karşı çıktı. Dönemin Mısır yönetimi ile Posta İdaresi, Abduh’nun bu fetva’sına dayanarak Tasarruf Sandıkları’nın yüzde 2.5 oranında faiz verebileceğini açıkladılar. Ancak açıkça faiz denilmiyor, olay bir ” temettü” olarak adlandırılarak Kur’an’daki yasaklama savılmış olunuyordu.Rodinson, age, s. 149-151 (R. Brunschwing, L’Evolutioıı economiqııe sociale et cultıırelle, C.I. s. 9’dan aktarma)

Etkileri:
Bir yönüyle Selefi düşünceye yakındır. Bugün mezhepleri birleştirme ve mezheb sahibi alimler gibi dinde kendilerini yetkili görmek, Abduh'un hayranlarının en bariz (açık) hususiyetlerindendir.